ROMA
M.Ö.
390 (97. olimpiyat, 3.yıl)
Tuna
nehrinin güneyinde yaşayan Keltler, M.Ö. beşinci yüzyıl sonlarında, German
kabilelerinin baskısı sonucu yeni yerler edinmek için, Alpleri geçerek Po
nehrinin geçtiği vadiye gelmek zorunda kaldılar. Bu bölgelere Etrüksler hakimdi
ve o sıralar Romalılarla barış halindeydiler. Daha önceden olan ticari
ilişkileri nedeniyle burada yaşayan Etrüskler ve yeni gelen Keltler
birbirlerine çok yabancı sayılmazlardı. Kelt kabilelerinin bir kısmı yeni
yurtlarında tarım ve hayvancılıkla uğraşarak, Etrükslerle kavgasız bir hayata
devam ederken, Adriyatik sahilleri dolaylarında yerleşen bir kısım Kelt
kabilesi ise daha ötelere gitme planları yapmaktaydılar.
İşte bu kabilelerden biri olan Senon kabilesi,
Etrüsk bölgesini işgale devam ederek, Roma’nın 180 km kadar kuzeyindeki
Etrüsklerin en büyük şehirlerinden biri olan Clusium’a saldırdılar. Senonların
lideri Brennos adında korkusuz bir Kelt savaşçısıydı.
Etrüskler Romalılardan yardım
istemek zorunda kaldılar. Romalılar anlaşma yapmak için Senon kabilesine bir
heyet gönderdiler. Keltler bu heyetin başında olan üç elçinin asıl amaçlarının
anlaşma olmadığını fark etmekte gecikmediler. Bu elçiler, Brennos ordusunun
gerçek gücünü anlamak için gönderilmişlerdi. Üstelik elçiler Brennos’a çok küstahça davranarak Kelt kabilesini
küçümsediler. Elçilerin bu saygısız davranışları karşısında, Brennos elçilere
bağırarak şu mesajının Roma’ya iletilmesini istedi,
“Biz sizlerin varlığını çoktandır
biliyorduk; ancak siz bizim varlığımızı şimdi öğrendiniz !”
Bunun üzerine, elçiler Brennos’un
çadırını öfkeyle terk ederler; ama Roma’ya dönmezler. Brennos’un komutanlarıyla
ağız dalaşına girişirler ve kavga etmeye başlarlar. Birbirlerine küçümseyici
sözlerle ve hakaretlerle atışmalar devam eder ve bu didişme sırasında Kelt
komutanlardan biri bıçaklanarak öldürülür. Bu durum karşısında Keltler galeyana
gelmiş bir halde Romalıları kovalarlar. Elçiler Roma’ya kaçarcasına dönmek
zorunda kalırlar. Clusinum’u kurtarmak mümkün olmamış ve durum daha da kötü bir
hal almıştır. Şimdi peşlerinde kızgın bir Kelt ordusu vardır.
Bu defa elçi gönderme sırası Senonlara
gelmiştir. Kızgın Brennos Romaya üç elçi gönderir. Komutanlarından birini
öldürerek kaçan o küstah elçilerin geri verilmesini ister. Onları
cezalandırmakta ısrar etmektedir. Roma bu isteği kesinlikle yerine
getirmeyeceğini bildirir. Artık öfkeli Kelt ordusunun Roma’ya yürüme vakti
gelmiştir.
Böylece Galyalılar Roma bölgesini işgal
etmiş olurlar. Artık Roma’nın güvenliği tehlikededir. Galya ordusu Roma’ya 20
km kadar yaklaşmıştır. Romalıların 40 bin kişilik bir ordusu da hazır bir durumda
beklemektedir. Quintus Sulpicius komutasındaki Roma ordusu ile Brennos’un
arkasındaki gal ordusu Allia nehri kıyılarında karşılaşırlar. Romalı askerler
bu öfkeli ordu karşısında ezilirler. Bir kısmı Roma’ya bir kısmı da Veii
şehrine doğru kaçmaya başlarlar. Büyük bir kısmı da savaşta ölür. Brennos’un
askerleri Romalıları Roma şehrinin içlerine kadar kovalarlar. Roma şehrinin,
hafızalardan silinemeyecek işgali başlamıştır. M.Ö. 753 yılında kurulmuş olan
Roma ilk defa yok olma tehdidi altındadır.
Roma askerleri panik içindeydiler.
Romalıların şehir duvarlarını korumaya güçleri yetmedi. Şehrin içinde bir tepe
üzerinde olan Kapitole sığındılar. Kadın ve çocukların bir kısmı yakındaki Veii
şehrine yollanmıştı. Roma sokaklarına bir sel gibi dalgalar halinde akarak,
önlerine geleni yıkmaya ve yakmaya başlayan Galleri kontrol etmek imkansızdı...
Üç gün gibi kısa bir süre içinde Kapitol dışında tüm şehir işgali altındaydı.
Buraya kadar gelebilen komutanlar ve yöneticiler bu tepede mahsur kalmışlardı.
Şehrin talan edilmesi ve Kapitolü ele
geçirme çabaları haftalarca devam etti. Bir gece Brennos’un özel eğitim görmüş
askerleri sessizce Roma sokaklarından ilerleyerek Kapitol duvarlarına
yaklaştılar. Artık Roma dayanma gücünün sonlarına gelmek üzereydi. Gecenin sessizliğinde
Kapitole yaklaşan askerlerin yapacağı bu ani baskın, Roma’nın sonu olabilirdi.
Tam bu esnada Juno tapınağının bahçesindeki kazlar yaklaşan askerlerin ayak
seslerini duydular ve başladılar hep bir ağızdan cıyaklamaya. Kazların
bağırtısından Romalılar uyandılar. Hemen durumu fark eden Marcus Manliusus
askerleri toparladı ve cesaretlendirdi. Roma askerleri yorgun olmalarına
rağmen, Gallere karşı saldırıya geçtiler ve şaşıran Gal askerlerini öldürdüler.
Kapitol kurtulmuştu ama Roma’nın işgali ve Kapitolün kuşatılması devam
ediyordu.
Kapitole kuşatması yedi ay kadar sürdü. Kapitoldeki
küçük garnizonda artık su ve yiyecek sıkıntısı da dayanılmaz hale gelmeye
başlamıştı. Romalı yöneticiler Brennos ile bir anlaşma yapmaya karar verdiler.
Brennos da, Kuzeyde bıraktığı kendi insanlarının güvenliği için duyduğu endişe
ve ordusunda başlayan dizanteri nedeniyle bir anlaşma yapmaya istekliydi.
Yapılan anlaşma sonucu Brennos bin pound (=454 kilo) karşılığı fidye alarak
Roma’yı terk etmeyi kabul etti.
Ertesi sabah meydanda üç direk çatılarak
terazi kuruldu. Terazinin iki ucuna
bağlanan ince zincirlere bağlanmış savaş kalkanları her iki kefeyi
oluşturdular. İnsan boyundaki bu terazinin başında Brennos ve Romalı
yöneticiler toplandılar. Altın külçeler ve halkalar bir kefeye, ağırlıklar bir
kefeye konuldu ve tartılmaya başlandı. Ancak Romalı bir tribün,
“Olmaz böyle tartı, haksızlık var !”
diye bağırdı. Kefedeki ağırlıkların konuştuklarından daha fazla olduğunu
söyleyerek öfkelendi. Bunun üzerine Brennos mağrur bir şekilde haykırarak
sadece iki kelime söyledi,
“Vae Victis* !”, ve elindeki kılıcını ağırlık kefesinin
üzerine fırlatarak ağırlığı daha da arttırdı.
Brennos Romalılara mağlup ve çaresiz
olduklarını yüzlerine vurarak itiraz etmeye hakları olmadığını söyledi.
Romalılar çılgına döndü; yenilmiş olsalar da, bu küstahlık kabul edilemezdi. Bu
sırada Romanın eski diktatörü Marcus Furius Camillus, kalan orduyu
Veii’de toparlamış ve Roma’ya girmek üzereydi. Sokaklarda askerler dövüşmeye
başladılar. Brennos ve adamları altınları ve diğer ganimetleri alarak, mağrur
ve daha zengin olarak Roma’dan ayrıldılar. Roma kurtulmuştu.
Roma kurtuldu; ama Galyalı korkusu hep
devam etti. Daha sonraki yıllarda Roma’nın kuvvetlenmesine ve büyümesine
rağmen, Kartaca savaşlarının sonuna kadar Roma için bir tehdit oldular..
Roma bu yenilgiyi hiç unutmadı. Ancak bu
hezimetin yararları da oldu. Mağlupların değişmeyecek acı kaderini çok yakından
hisseden Roma, bu olaydan sonra şehir duvarlarını hemen onardı ve tüm
şehirlerinin, garnizonlarının, kamplarının korunmasına daha çok önem verdi.
Silahlarını geliştirdi. Yunan falanks sistemini kaldırarak, kendilerinin
oluşturdukları lejyon sistemine geçtiler. Savaş düzeninde, zenginlik ve rütbe
kriter olmaktan çıkarıldı, genç ve
kuvvetli askerleri ön sıralara yerleştirilmesine karar verildi. Belki de bu
düzenlemeler Roma’nın gelecekte bir imparatorluk olacak şekilde yayılmasına bir
temel teşkil etmiş oldu.
GALYA'LI KOMUTAN BRENNUS ALTINLARI TARTIYOR
VE BAĞIRIYOR:
VAE VICTIS!
* : “Vae Victis !” (Woe to vanquished),
“Vah yenilenin başına gelenlere !” Yenilenlerin söz hakkı yoktur anlamında...